Gözlerden sözlere taşınamayan bir aşkı, içlerinde mıh gibi taşıyan iki aşığın, karanlıktan aydınlığa, hüzünden sevince, acıdan mutluluğa ilerleyişi, birbirlerine kavuşma yolculuğu…
sponsorlu bağlantılar
27 Kasım 2010 Cumartesi
Mahşer kelimesinin eş anlamlısı nedir?
22 Kasım 2010 Pazartesi
Tat alma ile koku alma arasındaki ilişki
Koku ve tat alma duyusu kimyasal algı sistemine bağlıdır. Koku ve tat alma işlemi çevremizdeki maddelerden salınan moleküllerin özel sinir uçlarını uyarması ile başlar.
Koku hücreleri çevremizdeki kokularla uyarılır (Örneğin, parfüm kokuları). Bu sinir hücreleri burun boşluğunun üst tarafında öbekler halinde bulunur ve beyine direkt olarak bağlanırlar.
Tat hücreleri ağız ve boğazdaki tat cisimciklerinde toplanmışlardır ve tükürükle karışan yiyecek ve içeceklerle uyarılırlar. Dil üzerinde görülen pürtüklerin çoğu tat cisimciklerini içerirler.
Bu yüzeysel hücreler tat ile ilgili bilgiyi komşu sinir lifleri yoluyla beyine gönderirler. Tat ve koku hücreleri sinir sisteminin yaşlandıkça yenilenen tek bölümüdür. Bilim adamları bu fenomenden yola çıkarak diğer hücreleri de yenileme yönünde çalışmalar yapmaktadır.
Kimyasal algılama sistemi bir şekilde genel kimyasal duyu olarak nitelendirilir. Vücudun ıslak yüzeylerindeki (göz, ağız, burun, boğaz gibi) binlerce serbest sinir uçları amonyak, çok acı biber veya mentol kokusuna karşı hassasiyet gösterirler.
Genel olarak tat almada 4 farklı duyudan söz edebiliriz. Tatlı, ekşi, acı ve tuzlu olarak ayrılabilen bu farklı duyuların belli kombinasyonları ısı, koku ve genel kimyasal duyu ile birlikte “tat” hissini yaratır. Bu tat bize yediğimizi ayırt etmemizi sağlar.
Tat duyusu koku ile de algılanabilir. Örneğin çikolata yerken burun kapatılırsa çikolata tadını tanımlamada güçlük çekilebilir. Bununla birlikte tatlı veya acı olup olmadığı hissedilebilir. Çikolatanın tadı kokusu ile bütünleştirilerek alınabilir. Bu örnek kahve için de geçerlidir.
Serveti Fünun ve Tanzimat edebiyatı farklılıkları
1. Tanzimat Edebiyatı'nda şiirin konusu güzel olan her şeydir, Servet-i Fünûn'da güzel kelimesi kaldırılmış ve şiirin konusu sınırsız bir şekilde genişletilmiştir.
2. Tanzimat'ta rağbet görmüş olan metafizik ve sosyal konular Servet-i Fünûn'da mühim bir yer tutmaz.
3. Tanzimat Edebiyatı'nda dil ve üslup, Servet-i Fünûn'a göre daha sade ve anlaşılırdır.
4. Tanzimat Edebiyatı'nda tiyatro ön plandayken, Servet-i Fünûn'da şiir, roman ve hikaye ön plandadır.
5. Tanzimatçılar "toplum için sanat" görüşünü benimserken, Servet-i Fünûncular "sanat için sanat" görüşünü benimsemişlerdir.
6. Servet-i Fünûn Edebiyatı Tanzimat'a göre halktan uzaklaşmıştır. Çünkü, Servet-i Fünûn aydın kesime hitap eder.
7. Tanzimatçılar realizm ve romantizme önem verirken, Servet-i Fünûncular parnasizm ve sembolizme önem vermişlerdir.
Tam sayıların günlük hayattaki kullanım alanları
1 Kasım 2010 Pazartesi
10 Kasım anma töreni konuşma metni örnekleri
Örnek 10 Kasım konuşma metni 2007-2008
Sayın Müdürüm, Değerli arkadaşlarım, Sevgili Öğrenciler,
Bilindiği üzere 69 yıl önce bugün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu, ulu önder, eşsiz devlet adamı ve 20. yüzyılın dehâsı olan M. Kemal Atatürk’ü kaybettik.
Atatürk’ü, onun yaşamını ve kişiliğini kısaca özetleyerek, ulu önderimizi bu önemli günde bir kez daha yâd edeceğiz.
M. Kemal vatanına ve ulusuna çok yüce duygularla bağlı, vatan savunmasını her şeyin üzerinde tutan, millet sevgisi tutku derecesinde olan, yaşarken ve öldükten sonra da maddi ve manevi tüm varlığını ulusuna adayan bir devlet adamı ve komutandı.
Onun en büyük ideali; Türk Ulusunun “En medeni ve refah seviyesi yüksek bir millet olarak varlığını sürdürmek”ti. Memleketin mutlaka çağdaş, uygar, yepyeni olması onun için bir hayat davası idi.
M. Kemal Atatürk düşüncelerinde asla hayalperest değildi. “Biz, ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz” derdi.
Ona göre akıl ve mantığın halledemeyeceği iş yoktu. Gerçekleştirdiği başarılı inkılâpların temelinde de akıl ve mantık vardı.
Bilim ve tekniğin hayatımıza hakim olmasını isteyen Atatürk, anlamsız ve mantıksız hurafeleri, hastalıklı olarak nitelendirirdi. “Türkiye Cumhuriyeti Devleti şeyhler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz” derdi.
Atatürk deha sahibi bir kişiydi. Askeri ve siyasi alanlarda yepyeni yöntemler uygulayarak, o günün şartlarında hayal edilmesi bile güç işler başarmıştır. Bunlardan en önemlileri sırasıyla: Yeni bir ordunun kurulması, halkın ikna edilmesi, düşmanın yurttan atılması, yeni bir devletin ve yönetim şeklinin kurularak eski olanların kaldırılması, siyasi, toplumsal, ekonomik ve hukuki alanlarda yapılan çok sayıdaki devrimlerdir.
Atatürk’ün görüşleri kesin ve isabetlidir. Çanakkale savaşları sırasında düşman donanmasının nereden çıkarma yapabileceğini sezmesi, 2. Dünya Savaşını önceden tahmin edebilmesi, Hatay’ın Türkiye topraklarına katılması onun ileri görüşlülüğünün en belirgin örneklerindendir.
“Yurtta barış, Dünyada Barış” sözünün sahibi olan Atatürk, toprak büyütme heveslisi olmayan, mecbur kalınmadığı sürece savaşı cinayet olarak kabul eden bir liderdir.
Çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmayı hedef gösteren Atatürk, eğitimle ve eğitimin milli olması ile de yakından ilgilenmiştir. Milli Eğitimi güçsüz olan bir milletin gelişimini tamamlayamayacağını düşünen Atatürk’e göre: “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı,yüce bir toplum olarak yaşatır; ya da bir milleti esarete ve sefalete terk eder.”
Kararlı, inatçı ve kendinden emin bir kişiliğe sahip olan Atatürk’e göre Türk milleti esir olarak yaşayamazdı. Bu nedenle Kurtuluş Savaşı’nı başlattığında parolası “Ya istiklâl, ya ölüm”dü.
Mücadeleci ve ulusuna güvenen Atatürk, Amerikalı bir generale de bu konuda şunları söylemiştir: “…bir millet, top yekûn kurtulmaya karar verir de harekete geçerse onun özgürlüğünü ve bağımsızlığını elde etmesini engelleyecek bir güç dünyada yoktur.”
En büyük eseri olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk, Türk milletinin yetiştirdiği en büyük Türk’tür. Çağını aşıp gelecek çağlara da ışık tutan bir insandır. “Savaşta Türkiye’yi kurtaran, savaştan sonra da Türk milletini yeniden dirilten” bir önderdir.
“Memleketine en büyük iyilikleri etmiş, Türkler hakkında söylenmiş bütün sözlerin yanlış olduğunu göstermiş” bir liderdir.
“Atatürk gibi insanlar, bir kuşak için doğmadıkları gibi bir devre için de doğmazlar. Onlar önderlikleriyle yüzyıllarca milletlerinin tarihinde hüküm sürecek insanlardır” .
“Asırların pek nadir olarak yetiştirdiği dâhi” lerden olan Atatürk’ü, hayata veda edişinin 69. yılında rahmet ve şükranla anıyor, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.
10 kasım töreni ATATÜrK'ü anma programı örneği
18 MART İLKÖĞRETİM OKULU TARAFINDAN 10 KASIM 2007’DE İCRA EDİLECEK OLAN ANMA PROGRAMI
Sayın okul müdürüm,değerli öğretmen arkadaşlar,sevgili öğrenciler
Bugün kahraman milletimizin büyük önderi ve cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün sonsuzluğa göçüşünün 69. yıldönümü. O’nun 1938’de bir on kasım sabahı sona eren maddi hayatı, şimdi yüreklerimizde ve beyinlerimizde birer Mustafa Kemal ideali olarak yaşıyor. Programımıza:
Saygı duruşu ve akabinde söyleyeceğimiz İstiklâl Marşı ile başlıyoruz. Sizleri Kurtuluş Savaşı’mızın başkomutanı ve cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder M.Kemal Atatürk için 1 dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum. DİKKAT!
1.Saygı duruşu ve İstiklal Marşı
2.Günün anlam ve önemini belirten konuşma (Türkçe öğretmeni Hakan TURAN)
3.Şiir (Mustafa Kemaller Tükenmez- Kübra AKBULUT 5-A)
4.Atatürk’ün hayatı(Sınıf öğrt. Aytekin IŞILDAK)
5.Şiir (Bir Tutkudur Mustafa Kemal-Saliha ARI-6-A)
6.Atatürk İlke ve İnkılapları(Sosyal Bilgiler Öğrt.Apdullah ANDIRINLI)
7.Atatürk ve Milli Birlik(Sınıf öğrt. Mehmet TORUN)
8.Şiir (Mustafa KEMAL-Samet DİNLER 4-A)
9.Yerli ve yabancı basında Atatürk(Sınıf öğrt. Mustafa YILDIRIM)
10.Atatürk ve İslam dini (din kültürü ve ahlak bilgisi öğrt.İbrahim MERİÇ)
11.Şiir (Atatürk –Büşra CAN-7-B)
- Günün anlam ve önemini belirten konuşmasını yapmak üzere okulumuz Türkçe öğretmeni Hakan TURAN’ı davet ediyorum.
- Şimdi okulumuz 5-A sınıfı öğrencilerinden Kübra AKBULUT’u Mustafa Kemaller Tükenmez isimli şiirini okumak üzere davet ediyorum.
‘’Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.’’
M.Kemal ATATÜRK
-Sınıf öğretmeni Aytekin IŞILDAK’ı Atatürk’ün Hayatı isimli konuşmasını yapmak üzere davet ediyorum.
-Okulumuz 6-A sınıfı öğrencisi Saliha ARI’yı Bir Tutkudur Mustafa Kemal isimli şiirini okumak üzere davet ediyorum.
-Atatürk’ün İlke ve İnkılapları adlı konuşmasını yapmak üzere Sosyal Bilgiler Öğretmeni Abdullah ANDIRINLI’yı davet ediyorum.
‘’Milli varlığımızın temelini;milli şuurda ve milli birlikte görmekteyiz.’’
M.Kemal ATATÜRK
-Atatürk ve Milli Birlik adlı konuşmasını yapmak üzere Sınıf Öğretmeni Mehmet TORUN’u davet ediyorum.
Okulumuz 4-A sınıfı öğrencisi Samet DİNLER’i Mustafa Kemal isimli şiirini okumak için davet ediyorum.
-Sınıf öğretmeni Mustafa YILDIRIM’ı Yerli ve Yabancı Basında ATATÜRK isimli konuşmasını yapmak üzere davet ediyorum.
-Dinkültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni İbrahim MERİÇ’i Atatürk ve İslam Dini isimli konuşmasını yapmak üzere davet ediyorum.
-Atatürk isimli şiiri okumak üzere okulumuz 7-B sınıfı öğrencisi Büşra CAN ‘ı davet ediyorum.
10 Kasım 1938’de saat dokuzu beş geçe aramızdan ayrılan atamızı unutmayacağız.Devrimlerine ve ilkelerine her zaman bağlı kalacağız.Türk ulusu ve Türkiye Cumhuriyetini sonsuza dek bağımsız olarak yaşatacağız.
Anma programımız sona ermiştir.
Arz ederim.
Program sunucusu: Mehmet ÜNAL
Atatürk'ü anma haftası,Atatürk'ün son günleri 10 kasım
Belirli Günler ve Haftalar
Atatürk'ün ilk hastalık belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında Yalova'da bulunduğu sırada, ciddî olarak hastalandı. Buradaki tedavi olumlu sonuç verdi. Fakat tamamen iyileşmeden Ankara'ya yaptığı yorucu yolculuk, hastalığının artmasına sebep oldu.
Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde olması da onu yormaktaydı. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana'ya geziye çıktı. Kızgın güneş altında askerî birliklerimizi teftiş edip tatbikat yaptıran Atatürk, çok yorgun düştü. Ülkü edindiğimillî dava uğruna kendi sağlığını hiçe saydı. Güney seyahati hastalığının artmasına sebep oldu. 26 Mayıs'ta Ankara'ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için İstanbul'a gitti. Doktorlar tarafından, siroz hastalığı teşhisi kondu. Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı'nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. İstanbul'a gelen Romanya kralı ile görüştü. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. 4 Temmuz 1938'de Hatay Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi Atatürk'ü çok sevindirip moralini düzeltti.
Temmuz sonlarına kadar Savarona'da kalan Atatürk'ün hastalığı ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı'na nakledildi. Fakat hastalığı durmadan ilerliyordu. O'nun hastalığını duyan Türk halkı, sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor, bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu. Hastalığının ciddiyetini kavrayarak 5 Eylül 1938'de vasiyetini yazıp servetinin büyük bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı.
Ekim ayı ortalarında durumu düzelir gibi oldu. Fakat, çok arzuladığı hâlde, Ankara'ya gelip cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü törenlerine katılamadı. 29 Ekim 1938'de kahraman Türk Ordusu'na yolladığı mesaj, Başbakan Celâl Bayar tarafından okundu. "Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!" sözü ile Türk Ordusu'nun önemini belirtmiştir. Yine aynı mesajda "Türk vatanının ve Türk'lük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır" diyerek Türk Ordusu'na olan güvenini belirtmiştir.
Atatürk 1 Kasım 1938'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış töreninde de bulunamadı. Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan Celâl Bayar okudu. Atatürk bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul Üniversitesi'nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi'nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı. Ayrıca Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu'nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmamıştı.
Atatürk'ün hastalığı tekrar şiddetlendi. 8 Kasımda sağlığıyla ilgili raporlar yayımlanmaya başlandı. Bütün memleketi tekrar derin bir üzüntü kapladı. Her Türk'ün kalbi onun kurtulması dileğiyle çarpıyordu. Ancak, kurtarılması için gösterilen çabalar sonuç vermedi ve korkulan oldu. Dolmabahçe Sarayı'nda 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı. Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı.
Bu kara haberle, yalnız Türk milleti değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler.
16 Kasım günü Atatürk'ün tabutu, Dolmabahçe Sarayı'nın büyük tören salonunda katafalka konuldu. Üç gün üç gece, gözü yaşlı bir insan seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet ve bağlılığını ifade etti.
Cenaze namazı 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. On iki generalin omzunda sarayın dış kapısına çıkarılan tabut, top arabasına konularak, İstanbul halkının gözyaşları arasında Gülhane Parkı'na götürüldü. Buradan bir torpido ile Yavuz zırhlısına nakledildi. Büyük Ada açıklarına kadar, donanmamız ve törene katılmak için gelmiş olan yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz zırhlısı cenazeyiİzmit'e getirdi. Burada Yavuz zırhlısından alınan cenaze, özel bir trene kondu. Atalarına son saygı görevlerini yapmak üzere toplanan halkın kalbinde derin bir üzüntü bırakarak Ankara'ya getirilmek üzere hareket edildi. Atatürk'ün vefatı üzerine cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, bakanlar, Genelkurmay Başkam, milletvekilleri ile ordu ve devlet ileri gelenleri tarafından karşılanan cenaze, Türkiye Büyük Mîllet Meclisi önünde hazırlanan katafalka kondu. Ankara halkı da onun cenazesi önünden saygıyla geçerek son görevini yaptı. 21 Kasım 1938 Pazartesi günü, sivil ve askerî yöneticiler ile yabancı devlet temsilcilerinin hazır bulunduğu ve on binlerce insanın katıldığı büyük bir tören yapıldı. Daha sonra Atatürk'ün tabutu katafalkta alınarak. Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre kondu.
Türk milleti daha sonra, bu büyük insana lâyık, Ankara Rasattepe'de bir Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesinden alınan Atatürk'ün naaşı Anıtkabir'e getirildi. Burada yurdun her ilinden getirilmiş olan vatan topraklan ile hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi.
Atatürk'ün anma şiirleri,Atatürk'e yazılan şiir 10 kasım
10 Kasım | ||||||
Bir bulut inmiş,beyaz, Karlı dağlar başına. Her 10 Kasım sabahı, Bir ateş düşer, döşüme. Nerdesin, ey Ata?m nerede? Sanat, ilim, fen seninle. Dağların, ak başı kar mıdır? Yarım bıraktığın işler, Sen gelmiyorsan, bir haber gönder. Hüseyin Cele
|
10 kasım Atatürk'ü anma konuşma metni örneği
Sayın Müdürüm, değerli öğretmen arkadaşlarım, sevgili öğrenciler.
Türk ulusunu bağımsızlığa kavuşturan, onu çağdaş uygarlığın ayrılmaz bir parçası gören ve çağdaş uygarlık düzeyine çıkaran, adı ve eserleri sonsuza kadar yaşayacak olan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 72. yılında tazim ve rahmetle anıyoruz.
10 Kasımlar, artık O’nun aramızdan ayrılışının anma ve matem günü olmaktan çıkarak, bize bıraktığı eserlerin zenginleştirilmesine ve yeni nesillere daha iyi anlatılmasına vesile olmaktadır. 10 Kasımların Atatürk’ün 57 yıllık hayatını, mücadelesini, milletimize kazandırdıkları ve kazandırmak istediklerini doğru anlama bakımından önemi büyüktür.
Mustafa Kemal Atatürk, savaşlardaki başarılarıyla büyük asker, yönetimiyle büyük bir devlet adamı; görüşlerindeki sağlamlık, doğruluk, geçerlilik, uluslar arası ilişkilerde güvenirlik, barış ve insan severlik değerleri ile de evrensel bir kişidir.
Aynı çağda yaşayan, gerek kendi milletleri, gerekse dünya için endişe ve korku kaynağı olan bazı liderler, bugün ya unutulmuş ya da kötü miraslarıyla anılır olmuştur. Atatürk ise, sevgi ve saygı uyandırarak, Türk milletini, çağ ile tanıştırmaya gayret edip varlığını teminat altına almaya yöneltmiştir.
Yalnız 10 Kasım’da değil, düşünce ufkumuzda, Atatürk’ün mücadele azmi, bizlere yüklediği sorumluluklar ve gösterdiği hedefler tekrar tekrar konuşulmalıdır.
Ülkemizin en zor anında bile düşünüp ortaya koyduğu milli hedef ve stratejilerin hatırlanması, bu tür çabaların anlam ve değerinin çok iyi bilinmesi gerekmektedir.
Akılcı ve yaratıcı düşünen, kendine güvenen ve sorumluluk sahibi, özgür bireylerin oluşturduğu çağdaş, Kendi ifadesiyle “muasır medeniyet seviyesini yakalayıp onu aşan” bir toplum yaratmayı amaçlayan Atatürk’ün özümsenmesi, devlet ve toplum hayatına getirdiği ilkelerin dogmatik değil, akılcılığa ve bilimciliğe dayalı bir şekilde yorumlanması ve benimsenmesiyle mümkün olabilir.
Atatürk bunu şöyle ifade etmiştir: ‘’Ben, manevî miras olarak hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülât önünde, belki gâyelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.’’
Atatürk`ün gösterdiği yolda ilerleyebilmek, yani çağdaş medeniyeti yakalayıp aşabilmek, kendimizi çağdaş dönüşümlere göre yenileyebilmek, tahlil ve yaklaşımlarımızı klişelerden arınmış, açık bir zihinle yapabilmek, mücadelemizi Mustafa Kemal’in irade gücü, azmi, bağımsızlık aşkı, cesareti, disiplini ve kararlılığıyla gerçekleştirebilmekle mümkündür.
Mustafa Kemal Atatürk, herhangi bir kimsenin veya topluluğun tekelinde değildir. Çünkü bütün milletimizin bağlı olduğu ve sevdiği bir tek Atatürk vardır. O’nu sevmek, O’nu anlamak ve O’nun prensiplerini milletimizin idrakiyle örtüştürmek, milletin her ferdinin hakkı ve vazifesidir.
Milli egemenliğine ve onuruna doğrudan doğruya sahip olmanın kıymetini iyi bilen ve anlayan Büyük Türk Milleti, bu mukaddes hakkına yönelecek her türlü tehlikeyle başedecek güçtedir.
Bu duygu ve düşüncelerle, aramızdan ayrılışının 69. yılında, Türk Ulusu’nun yüreğinde ölümsüzleşen, Büyük Önder ATATÜRK’ ü bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyor, yüksek hatırası önünde saygıyla eğiliyor ve şükranlarımızı sunuyoruz.
Aziz ruhun şad olsun.