Doğal kaynakların tükenmesi sonucunda
Yaşamımızı sürdürmek için doğal kaynaklardan yararlanırız. Hava, su, toprak, bitki örtüsü, hayvanlar ve madenler doğal kaynaklarımızı oluşturur. Bitmeyecekmiş gibi görünen bu kaynaklar, insanların bilinçsizce davranışları sonucu hızla azalmaktadır. Görevimiz, bunları yok etmek değil, korumaktır.Bitkiler ve hayvanlar, yaşamları için gerekli oksijeni havadan alırlar. Havanın çeşitli şekillerde kirletilmesi, bu kirliliğin yağmur suları ile yeryüzüne inerek akarsu, yer altı suları ve toprağa karışması, orada yaşayan canlıları olumsuz yönde etkiler. Onların türlerinin azalmasına veya yok olmasına neden olur. Çünkü doğadaki canlıların zenginliği, sağlıklı bir çevrenin var olmasına bağlıdır.
Su, sağlıklı bir hayatın devamı için canlıların gereksinim duyduğu en önemli doğal kaynaklardandır. Yeryüzünün yaklaşık dörtte üçünü ve canlı vücudunun önemli bir kısmını su oluşturur. İnsanlar birçok alanda (temizlik işlerinde, elektrik enerjisinin elde edilmesinde, bahçe ve tarlaların sulanmasında, deniz ulaşımında vb.) sudan yararlanır. Su, içinde yaşayan birçok canlıya da yaşama ortamı sağlar. Burada yaşayan balıkların beslenmemiz açısından önemi büyüktür.
İnsanların yıllarca deniz, göl ve akarsulara bıraktığı atık maddeler, buralarda yaşayan canlı türlerinin azalmasına, bazılarının da yok olmasına neden olmuştur. Ayrıca buna bağlı olarak birçok önemli turizm merkezi de özelliğini yitirmiştir. Örneğin, bugün yurdumuzda Haliç ve İzmit Körfezi'nin çeşitli şekillerde kirletilmesi, çevre ve orada yaşayan canlılar için önemli bir tehlike oluşturmaktadır. Sanayinin hızla gelişmesi de su kaynağının tüketimini etkilemektedir. Ancak ülkelerin kalkınmasında ve iş olanaklarının oluşturulmasında sanayi kuruluşlarına da gereksinim vardır. Burada dikkat edilmesi gereken konu, suyun tutumlu bir şekilde ve kirletilmeden kirletilmeden kullanılmasıdır.
Aynı şekilde doğal kaynaklarımızdan olan ormanların da sayılamayacak kadar yararları vardır. Bunlardan, gelecek kuşakların da yararlanmasını sağlamak için onları korumalıyız. Nüfus artışına paralel olarak giderek artan bir biçimde kullanılan bu kaynaklar korunmadığı takdirde zamanla tükenme noktasına gelir. Bu durum, doğa için bir felaket oluşturur.
Yaşamın doğal kaynağı olan toprağa bırakılan zararlı katı ve sıvı atıklar, zamanla toprağın özelliğini kaybetmesine neden olur. Verimliliğini yitiren toprak, üzerinde yaşayanları besleyemez duruma gelir. Bitki örtüsünden yoksun kalan toprak, sularla taşınarak gölleri doldurur ve oradaki canlıların yok olmasına neden olur.
Rezzan HASANBEŞEOĞLU
‘Fonların, insanların, kurumların yönetimi oluyor da havanın, suyun, ormanın, toprağın, kıyıların yönetimi neden olmasın? Aslında hızla tükettiğimiz doğadan tasarruf çok önemli. Kaynaklarımızın ve atıklarımızın akıllı kullanımını şimdiden dikkate almalıyız. 21′nci yüzyılda fon yöneticisi kadar, doğal kaynaklar yöneticisine de gereksinim olacak. Turizm için yeni alanlar gerektiğinde hangi kıyılardan özveride bulunulacak, buna kim karar verecek?'’
Bu sözler Çevre Koruma ve Ambalaj Atıklarını Değerlendirme Vakfı (ÇEVKO) Genel Sekreteri Erol Metin’e ait. Geçen ay Cenevre’deki 4. Dünya Geri Kazanım Kongresi’ni izleyen Metin’e göre ekonomik, sosyal, ekolojik çıkarlar doğal kaynak yönetiminin önemsenmesini zorunlu kılıyor. Gıda, kıyafet, otomobil kadar gerekli toprak, su, maden, enerji… Gün geçmiyor ki Ortadoğu’daki su kıtlığı konusunda bir haber olmasın. Geçenlerde Amerikan The New York Times Gazetesi’nin ilk sayfasında bölgesel su sıkıntısının istikrar ve barış açısından ne denli önemli olduğu vurgulanıyordu. Şimdilik pek önemsenmeyen, doğal kaynakların sonsuz olduğu varsayılan konuda Metin uyarısını şöyle detaylandırıyor:
‘’Bu bir zincir. Doğal kaynak, tüketim ve atık. Bu alanda müthiş bir savurganlık yaşanıyor. Suyu alıyoruz, kullanıyoruz ve kirli suları umursamıyoruz. Geliyor, gidiyor, geliyor, gidiyor; ya sonrası? Atıkları, tabiatın sunduğu kadar has bir kaynağa dönüştürmek hiç kolay değil. Atıkla uğraşmak, atıktan yararlanmak çok daha zor ve karmaşık. Öyleyse kaynakların zamanında, toplumun gereksinimlerine göre doğru ve akıllıca yönlendirilmesi hayati değer taşıyor.'’
Peki bu konuda neler yapılabilir? Kaynak yönetimi ve kaynak tüketiminde global gelişmeler göz ardı edilmeden ulusal rotalar çizilebilir. İşin temeli tabii ki bilimsel araştırmalar. Kaynak imkanları araştırılıp sorgulanacak. Tabiatın fonları nelerdir, bir, bir saptanacak. Örneğin camın öz maddesi kum. Kum stoklarımız, tüketim oranlarımız, bunların geri dönüşümü gibi son veriler çok yararlı. Kaynakların ya da fonların nasıl kullanıldığı daha kapsamlı, daha derin bir konu. Bir başka örnek vermek gerekirse petrolden söz edelim. Petrol tüketimindeki vurdumduymazlık tüm dengeleri alt üst edebiliyor.
ÇOK YÖNLÜ BİRİKİM GEREKLİ
Sizleri 21′nci yüzyıla ışınlasak ve böyle bir meslek için ne tür donanımlar gerektiğini sorsak ne dersiniz? Bir düşünün, yanıta Metin de eklemeler yapmak istiyor. O der ki doğal kaynakları yönlendirmek gibi muazzam bir sorumluluğu üstlenecek kişi birden fazla konuda bilgi, deneyim özetle birikim sahibi olmalı. Bir dalda uzmanlık kesinlikle yeterli olmaz, daha doğrusu sınırlı bir altyapıyla böyle bir işin üstesinden gelinemez. Ekonomi, mühendislik, çevre koruma, sosyoloji, psikoloji ve finansman yönetimini bilmek gerekli. Çok yönlü bir çarkı döndürebilmek için çok bilgili, çok yetenekli olmalı.
Atık yönetiminin koşulları var mı? Tüketimin hızla arttığı, çöp dağlarının oluştuğu bir ülkede cam, plastik, metal, kağıttan geri dönüşüm sağlanabilir mi? Metin’e göre, böyle bir işin ekonomisi, potansiyeli mevcut. Emek-yoğun bir işgücü var. Toplumsal bilinç ve duyarlılık konusundaki tepkiler ümit verici. Doğru, inandırıcı, açık ifadelerle halkın yönlendirilmesi halinde sonuç alınıyor. Akademik çevrelerin işbirliğiyle plan ve proje geliştirilmesi, ulusal gerçeklerin doğru, akılcı bir yöntemle netleştirilmesi, sanayiyi, yerel yönetimleri, toplumun farklı kesimlerini ortak çıkara yöneltecek motifler, promosyonlar, yasalar, yaptırımlarla ve önyargılardan uzakta hedefler vurulabilir.
0 yorum:
Yorum Gönder